Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, İstanbul’da gerçekleşen Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’nın düzenlediği 36. Dönem 1. Oturum etkinliğinde, Kıbrıs sorunuyla ilgili konuşma yaptı
“Aynı milletin evlatlarıyız”
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, davetlisi olarak katıldığı Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı 36. Dönem 1. Oturum etkinliğinde Kıbrıs sorunuyla ilgili yaptığı konuşmada, orada bulunmaktan dolayı duyduğu mutluluğu dile getirerek adanın asıl sahiplerinin bizleriz dedi.
Yıllardan beri burada varoluş mücadelemizi sürdürdüğümüzü dile getiren Cumhurbaşkanı Tatar, Ulu Önder Atatürk’ün girişimiyle Lozan Antlaşması’nın 16. maddesinde, “Kıbrıs’ta bir statü değişikliği olursa mutlaka Türkiye Cumhuriyeti'nin de söz hakkı olacak“ ibaresi olduğunu anımsattı. İngiltere’nin adadan ayrılırken Kıbrıs’ta iki ayrı halk, garantör ülkelerin ise Türkiye, Yunanistan ve İngiltere olduğunu belirtti.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşunu Enosis’e sıçrama tahtası olarak niteleyen Rum-Yunan ikilisinin, Garanti Antlaşması’nı değiştirmek ve Enosis’e karşı tehdit olarak gördüğü Türkiye'nin garantörlüğünü kaldırabilmek için ise girişimlerde bulunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Tatar; Doğu Akdeniz’deki Türk-Yunan dengesinin, Yunanistan’ın Ege’de yaptıklarıyla sağlanamadığını ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama hedefleri çerçevesinde Türklere yapılan saldırıları dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Tatar;
“Biz bu coğrafyada yaşıyoruz, KKTC bir gerçektir ve vardır. KKTC, Kıbrıs Türklerinin bağrından çıkmıştır, şehitleri ve mücadelesiyle bu adada yaşayan Kıbrıs Türk halkı çok bedeller ödemiştir. 1974 öncesine dönmemiz mümkün değildir. Kıbrıs’ta bir antlaşma olacaksa yan yana yaşayan iki ayrı eşit egemen devletin varlığıyla olabilir. Türkiye’nin garantörlüğü adada devam edecektir.
1974 Barış Harekatı ile bağımsızlığımızı kazandık. Geçtiğimiz badirelerden sonra, tanınsa veya tanınmasa bizim ülkemizin sınırları vardır, halkımız vardır. Biz bu adada Türkçe konuşuyoruz, Müslümanız. Anadolu, bizim Anavatanımızdır. Esas olan, Kıbrıs’ta iki ayrı halkın yan yana yaşamasıdır. Zamanında tek taraflı olarak Kıbrıs’ı Avrupa Birliği’ne almak, bize dayatmayla bir çözüm kabul ettirmek imkansızdır. Rumlar diyor ki, Türkiye Cumhuriyeti Doğu Akdeniz’den çıkacak ve Kıbrıslı Türkler asimile olacak. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Bu bir oyundur. Biz bu oyuna gelmeyiz. Tarihimize bakınca nereden nereye geldiğimizi görüyoruz. 1974’ten sonra KKTC kalkınmıştır ve kalkınmaya devam etmektedir. Barış, Türk askeri sayesinde olmuştur ve Rumlar da bu barış sayesinde kalkınmıştır. Biz eminiz ki Türk askeri adadan çekilirse tekrar çatışmalar başlar. Haysiyetli bir milletin evlatları olarak biz kimsenin boyunduruğu altında yaşamayız. Bizim arkamızda Türkiye Cumhuriyeti vardır. Rumlar kadar bizim de bu adada ve bu dünyada haklarımız var.
KKTC’ye sonuna kadar sahip çıkmak zorundayız. Bundan asla taviz vermedik vermeyeceğiz. Üniversitelerimizde, çeşitli kurum ve kuruluşlarımızda çalışma imkanları ve fırsatlar yaratmamız gerekir. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Kıbrıslı Türkler vardır. Onlara, ‘gelin KKTC’ye dönün ve kendi memleketinizde bir şeyler yapın’ diyoruz. Çok başarılı avukatlarımız, doktorlarımız, öğretmenlerimiz; çeşitli mesleklerden soydaşlarımız, dünyanın her yerinde bütün imkansızlıklara rağmen imkan yaratıp kendilerine bir yol çizmiştir. Ülkemizin nüfusunun da artması ve daha fazla kalkınması için gelin hep birlikte bunu başaralım. Son nefesimize kadar ülkemizin kalkınması için mücadele vermenin şerefi içerisindeyiz. Biz bu gönül coğrafyasında, Doğu Akdeniz’de bir Türk devletiyiz” diyerek sözlerine son verdi.