Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın Özel Temsilcisi M. Ergün Olgun Rum tarafının "görüşmelerin Crans Montana'da kaldığı yerden başlaması" tutumuna yönelik bir açıklama yaptı.
M. Ergün olgun'un açıklaması: Kıbrıs Rum Tarafının sözde federal bir çözüm gerçekleştirmek için
müzakerelerin 2017 yılında Crans-Montana'da bırakıldığı yerden yeniden
başlatılması için yoğunlaştırmış olduğu girişimler karşısında aşağıdaki
kapsamlı değerlendirmeyi paylaşma ihtiyacı hâsıl olmuştur.
Federalizm üzerine otorite kabul edilen Prof. Ronald L. Watts, federasyonu
en az iki eşit siyasi birimin/hükümetin bir yandan ortak yönetim
unsurlarını, diğer yandan Kurucu Devletler'in hükümetleri için bölgesel
özyönetim unsurlarını birleştiren politik bir örgüt olarak tanımlamıştı.
Federasyonlar genellikle ihtiyaçtan doğarlar ve kurucularının hak ve statü
eşitliği zemininde gönüllülük esasına dayalı bir akitle gerçekleştirilirler.
Federasyonları bir arada tutan devamlılığı olan güçlü ortak çıkarlar ve
karşılıklı bağımlılıktır. Federasyonlar genel olarak iki gruba
ayrılmaktadır. Tek uluslu federasyonlar (mononational/national federations)
ulusal homojenliği ve âdemi merkeziyetçiliği hedeflerken (ABD gibi), çok
uluslu federasyonlar ortak bir siyasi birimin avantajları yanında soy, dil
ve kültür bakımından önemli ölçüde farklılık gösteren halkları birleştirmeyi
amaçlar (Belçika ve Kanada gibi). Tek uluslu federasyonlarda egemenlik ve
yetkilerin kaynağı merkezdir ve eyaletlere merkezden yetki verilir
(devolution). Çok uluslu federasyonlarda ise egemenliğin ve yetkilerin
kaynağı Kurucu Devletlerdir ve onlar oluşacak Ortaklık Devleti'ne (merkeze)
yetki verir. Çok uluslu federasyonlarda Kurucu Devletler bütün yönleriyle
eşit hak, statü ve fırsatlara sahiptir.
Çok uluslu federasyonlar, kurucu halklarının kimliklerini ve eşitliklerini
korumalarını sağlarken, vatandaşlarının hem federasyona yurtsever bağlılığı
hem kendi toplumlarına/bölgesel anavatanlarına milliyetçi bağlılıkları olmak
üzere birden fazla bağlılık duymalarını sağlar. Bu özellikleriyle çok uluslu
federasyon yapısı günümüzün en inatçı siyasi sorunlarından biri olan kimlik
çatışmalarını gerek yetki, gerekse egemenlik paylaşımı ve bölgesel özyönetim
düzenlemeleriyle uzlaştırma imkânı sunan bir yönetim modeli olarak görülür.
Çok uluslu federasyonların kuruluşunda egemen eşit taraflar olarak kurucular
imzaladıkları akitte hangi yetkilerin federal ortaklık organlarında
olacağını, hangi yetkilerin kurucularda saklı kalacağını baştan belirlerler.
Bu anlamda, federal ortaklık organları akitte devredilen yetkiler oranında
egemen olurken, Kurucu Devletler de saklı tuttukları yetkiler oranında
egemen olurlar. Bu bakımdan özellikle çok uluslu federasyonlarda egemenlik
Kurucu Devletler ile federal ortaklık arasında bölünmüştür. Egemenliğin
mutlak, bölünmez ve sınırlanamaz olduğu üzerine kurgulanan klasik egemenlik
anlayışı çok uluslu/kimlikli federal ortaklık ve çağdaş demokrasi
ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Çok uluslu federasyonlarda eşitliğin gereği ortaklık organlarında kararlar
mutabakatla alınır ve Kurucu Devletlerin ortaklık kurma hakkı gibi federal
ortaklıktan ayrılma hakları da mahfuzdur.
Federal ortaklıkların neden başarılı veya başarısız olduklarına dair birçok
bilimsel araştırma yapılmıştır. Uzun yıllar müzakere süreçlerinde Kıbrıs'ta
Tarafların özden gelen eşit hak ve eşit statüleri zemininde yeni bir
kurumsal işbirliği ilişkisi kurma hedefini gerçekleştirmeye çalışmış ve
siyasi ortaklıklar konusunda birçok araştırmayı incelemiş biri olarak kırk
yılı aşan bir süre yapılan müzakerelerde Kıbrıs Türk Tarafının 2017
yılındaki Crans Montana Zirvesine kadar desteğine rağmen federal ortaklık
hedefinin gerçekleştirilememiş olmasının nedenlerini ve bu çözüm modelinin
neden Kıbrıs şartlarına uygun olmadığını ana hatlarıyla şöyle
özetleyebilirim:
1. Rum Tarafı ve Yunanistan'ın kalıplaşmış bir şekilde Kıbrıs'ı bir
Helen adası olarak görmesi Kıbrıs Türk Tarafıyla eşitliğe dayalı bir federal
ortaklığın kurulmasını ve yaşatılmasını mümkün kılmamaktadır.
2. Rum tarafının kurumsallaşmış bu zihniyeti ve üstünlük arayışı
nedeniyle iki taraf arasında ortak çıkar oluşamamış ve siyasi iş
birliği/ortaklık kurma ihtiyacı doğamamıştır. Uluslararası düzeyde Rum
tarafına kazandırılan konfor alanı da ortak ihtiyaç doğmasını engellemiştir.
Bütün bu nedenlerle Rum Tarafı Türk Tarafını bir artı (asset) olarak değil
hedeflerine ulaşmada bir engel/yük (liability) olarak görmektedir.
3. İkili ortaklıklarda taraflar arasında güç dengesizliği (statü,
ekonomik güç, nüfus gibi) sonuçta genellikle güçlü tarafın daha güçsüz taraf
üzerinde üstünlük/hâkimiyet kurma eğilimine girmesine yol açmaktadır. 1963
yılı ve sonrasında bu güne kadar yaşananlar Rum Tarafının bu üstünlük kurma
arayışının bir realite olduğunu ortaya koymaktadır. İkili ortaklıklarda güç
dengesizliği ortaklığın bozulma nedenlerinin başında gelir. Federal
ortaklıklarda üye devletlerin sadece ortak değil, aynı zamanda gizli rakip
olduklarının unutulmaması gerekir.
4. Rum Tarafının uygulama ve davranışlarına bakıldığında esasında
ulaşmak istedikleri hedefin çok kimlikli/uluslu bir federal ortaklığın
kurulması ve yaşatılması için gerekli olan Tarafların özden gelen eşit hak
ve statüleri zemininde bir çözüm olmadığı, bazı hukuki düzenlemeler yoluyla,
Kıbrıs Türk tarafını 1963'te işgal edip Rum cumhuriyetine dönüştürdükleri
devlete imtiyazlı bir azınlık statüsüyle entegre etmek olduğu görülecektir.
Nitekim bir önceki GKRY Lideri Nicos Anastasiades 19 Mayıs 2022 tarihinde
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'a gönderdiği mektupta kendilerine göre varılacak
çözümün temelinin sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı
Türklerin endişelerini giderecek ve haklarını güvence altına alacak şekilde
federal bir devlete evrilmesi olduğunu açıkça ifade etmiştir. Çok
kimlikli/uluslu federal ortaklıklar kurucularından sadece birinin meşruiyeti
üzerine değil tüm kurucuların eşit meşruiyeti üzerine kurulur.
Rum Tarafının Kıbrıs Türk Tarafının eşit hak ve statüsünü reddederek
münhasıran kendi sözde devletlerinin meşruiyeti ve tek egemenlik üzerinde
ısrarı, iki eşit tarafça yeni bir ortaklık devleti kurulmasını reddi,
merkezi hükümette çoğunlukçu bir karar mekanizması üzerinde ısrarı, yani
mutabakatla karar mekanizmasını reddi, ve dönüşümlü cumhurbaşkanlığını
reddi gerçek çok kimlikli/uluslu bir federal ortaklıktan ne kadar uzak
olduklarını göstermektedir.
İç siyasi düzenlemelerle üstünlük kurma girişimleri yanında Rum Tarafının
Kıbrıs Türk Tarafı için yaşamsal öneme haiz 1960 Garanti Sisteminin
kaldırılmasına yönelik ısrarı da hegemonyacı zihniyetlerinin başka bir
yansımasıdır.
Gerek 1960 ortaklık Cumhuriyeti deneyimi ve sonrasına, gerekse uluslararası
deneyim ve federal ortaklıklar üzerinde yapılan bilimsel araştırma
sonuçlarına bakıldığında yukarıdaki nedenlerle Kıbrıs'ta federal bir
ortaklığın kurulması ve kurulsa bile yaşatılması için şartların uygun
olmadığı görülecektir. Bu şartlarda yönlendirme, baskı veya zorlama ile
dayatılacak bir çözümün yaşatılmanın da mümkün olmayacağı aşikârdır.
Bütün bunlara rağmen Türk Tarafı Kıbrıs Rum Tarafına Kıbrıs Türk Halkını Rum
hegemonyacı zihniyetine karşı daha iyi koruyabileceğine inandığı farklı bir
iş birliği uyarlaması teklifinde bulunmuştur. Bu maksatla Nisan 2021'de
Cenevre'de gerçekleştirilen 5 + BM gayrı resmi Kıbrıs toplantısında
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs Türk Tarafının eşitliğinin gerekleri olan
egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün teyidiyle ortak zeminin
oluşması üzerine Kıbrıs'ta mevcut iki Devletin yeni bir iş birliği ilişkisi
kurabilmesi için resmi müzakerelere başlanabileceğini bildirmiştir.
Cumhurbaşkanı Tatar egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü zemininde
işbirliği ilişkisinin derinliğini ve genişliğini de ele almaya hazır
olduğunu defaten açıklamıştır.