KKTC Cumhurbaşkanlığı, Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’i yanıtladı; “Anastasiadis gerçekleri çarpıtma sanatında birinci ligde”
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiades'in 8 Ekim 2021 tarihinde Kıbrıs konusunda bir
etkinlikte yaptığı konuşma ve mesnetsiz suçlamalar, Rum liderin gerçekleri
çarpıtma sanatında birinci ligde olduğunu göstermektedir.
1985 ve 1986 Çerçeve Anlaşma Taslakarı, 1992 Fikirler Dizisi, 2004 Annan
Planı ve 2017 Crans-Montana süreçleri dahil yarım asrı aşkın bir süre devam
eden federasyon zeminindeki müzakerelerin defaten başarısızlıkla
sonuçlanmasının sebebi, BM Genel Sekreterlerinden Kofi Annan'ın da teyit
ettiği gibi, Rum tarafının Kıbrıslı Türklerle gücü ve refahı paylaşmak
istememesi ve kendilerini adanın tek sahibi/hâkimi olarak gören uzlaşmaz ve
değişmez zihniyetleridir. Rum eski Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis, son 50
yılda Rum tarafının en az 15 çözüm planını reddettiğini itiraf etmiştir. Bu
gerçeklere rağmen Sayın Anastasiades'in hala büyük bir pişkinlikle
çözümsüzlüğün faturasını ısrarla Kıbrıs Türk tarafına ve Türkiye'ye çıkarma
gayretini ne kadar büyük bir saplantı içinde olduğunu göstermesi bakımından
ibret verici buluyoruz.
24 Eylül 2021 tarihinde ABD'de Rum Amerikan Örgütleri Federasyonunun onuruna
verdiği akşam yemeğinde konuşan Sayın Anastasiadis, Kıbrıslı Rumlarda
değişmeyen şeyin Helen DNA'sı olduğunu, atalarından daha az Helen
olmadıklarını, bunlara bağlı ilke ve değerlerden asla sapmayacaklarını
açıklamıştır. Rum liderin bundan önce terör örgütü EOKA'nın kuruluş
yıldönümü olan 1 Nisan'da, ENOSİS adına binlerce insanı katleden veya
ölümüne yol açan saldırıları düzenleyen bu yeraltı kuruluşunu yüceltici,
onun kuruluşunu "Helenizmin en şanlı günlerinden biri" olarak kutsadığı ise
hala hafızalardadır.
Bu ırkçı ve aşırılıkçı zihniyeti ileri götürmek için Sayın Anastasiades son
olarak Nisan 2021'de Cenevre'de yapılan 5+BM gayrı resmi toplantısında hiç
çekinmeden işgalleri altındaki 'Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, Kıbrıslı Türklere
azınlık hakları anlamına gelecek bazı imtiyazlarla, sözde desantralize bir
federal yönetime dönüştürülmesini ve garanti siteminin tamamen ortadan
kaldırılmasını önermiştir.
Kendini bu kadar üstün görüp Kıbrıs Türk tarafını küçümseyen bir tarafla
federal ortaklığın mümkün olmadığı ortadadır ve 50 yılı aşkın süreç de bunu
kanıtlamıştır. Kaldı ki güçlü ortak çıkarlar, karşılıklı bağımlılık, güç
dengesi (nüfus, ekonomi, statü gibi) ve karşılıklı saygı bulunmayan Kıbrıs
şartlarında, en zor yönetim şekillerinden olan iki ortaklı federal çözüm
formülünün ne gerçekleştirilmesinin, ne de yaşatılmasının mümkün olmayacağı
açıktır.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın, Ekim 2020'de Kıbrıs Türk halkı tarafından
seçilerek Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesinin ertesinde, Kıbrıs Türk
tarafı, geçmiş başarısız süreçleri, mevcut gerçekleri, adada ve bölgede
ihtiyaç duyulan istikrar/ işbirliğini ve taraflar arasında siyasi ve
hukuki statü dengesinin gözetilmesi gereğini dikkate alarak, iki tarafın
egemen eşitlikleri ve eşit uluslararası statüleri zemininde kurumsal
işbirliği ilişkisi geliştirilmesini öngören vizyonunu ortaya koymuştur.
Cumhurbaşkanı Tatar'ın baştan beri var olan haklara ve eşitliğe dayalı
olarak ortaya koyduğu bu yapıcı vizyonu "öcü" gibi göstererek gerek
Cumhurbaşkanımızı gerekse bu vizyonu destekleyen Türkiye Cumhuriyeti'ni
gerçekleri saptırarak uzlaşmazlıkla suçlamanın, gerçekleri ters yüz etmek
suretiyle kendi suçluluklarını ört bas etme çabası olarak görüyor,
kınıyoruz.
BM Genel Sekreteri'nin Cenevre'de gerçekleşen 5+BM gayrı resmi Kıbrıs
toplantısı sonrasında açıkladığı gibi, taraflar arasında resmi çözüm
müzakerelerini başlatabilmek için ortak zemin bulunmamaktadır. BM Üst Düzey
Görevlisi Jane Holl Lute'un görevden ayrılması üzerine gerekli ortak zeminin
bulunup bulunmadığının tespit edilerek resmi müzakerelerin
başlatılabilmesine yönelik olarak Kıbrıs Türk tarafı Jane Holl Lute'un görev
talimatına uygun şekilde, BM Genel Sekreteri tarafından bir kişisel temsilci
(personal envoy) görevlendirilmesini istemiştir.
Bu teklif, BM Genel Sekreteri tarafından da uygun bulunmuş olup, 27 Eylül
tarihinde Genel Sekreter'in Cumhurbaşkanı Tatar ve Sayın Anastasidis'le
gerçekleştirdiği gayrı resmi görüşmeden sonra BM tarafından görüşlerini
almak için taraflara gönderilen taslak BM açıklamasında tarafların BM Genel
Sekreterinin bir şahsi temsilci atamasını kabul ettiği açıkça
belirtilmektedir. Bu gerçeğin dahi Rum tarafınca tahrif edilerek
Cumhurbaşkanı Tatar'a haksız suçlamalar yöneltilmesini çok çirkin buluyor,
bunun Genel Sektere'in Jane Holl Lute'un yerini alacak temsilcisini
atayamamasının gerçek nedeni olduğunu vurgulamak istiyoruz.
Hidrokarbon konusuna gelince, Sayın Anastasiades 2012 ile 2017 yılları
arasındaki müzakereler sırasında Kıbrıs Türk tarafının bu konuyu gündeme
getirmediğini iddia etmiştir. Bundan daha büyük bir yalan olamaz! Bilindiği
gibi Kıbrıs Türk tarafının hidrokarbon kaynaklarına ilişkin 2011, 2012 ve
son olarak 2019'da masaya koymuş olduğu öneriler, diyaloğa ve işbirliğine
dayalıdır. Ortak zenginliğimiz olan, her iki halka da ait olduğu ilgili tüm
taraflarca kabul edilen bu kaynaklara ilişkin işbirliği önerimiz halen
masadadır.
Buna karşın Sayın Anastasiades'in, tek yanlı ilan ettikleri Münhasır
Ekonomik Bölgeyi Türkiye'nin tanıması halinde, Kıbrıslı Türklerin güvence
altına alınması amacıyla ulusal bir hidrokarbon fonu kurulması önerisini
yine Kıbrıs Rum liderliğinin Kıbrıslı Türklere yüksekten bakma
alışkanlıklarının bir tezahürü olarak görüyor, onları bu hegemonyacı
zihniyetten bir an önce vazgeçmeye çağrıyoruz. Kaldı ki adanın doğal
kaynaklarıyla ilgili bu konu salt bir gelir paylaşımı meselesi olmayıp eşit
söz ve karar verme/yönetme hakkıyla ilgilidir.
Hal böyle iken, Rum tarafının devam eden hegemonyacı ve tek yanlı
faaliyetleri karşısında, gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin gerekse
Türkiye Cumhuriyeti'nin, Kıbrıs adasında ve Doğu Akdeniz'de hak ve
çıkarlarını korumak üzere gereken her türlü adımı atacağı herkesçe
bilinmelidir.